Vancouver’da Dil Okulu

vancouverda dil okulu resim

Yağmurlu ve soğuk bir Şubat günüydü. Tüm kararlılığımla Eğitim Al’ın yolunu tuttum. Uzun zamandır çok istediğim ancak zaman bulup gerçekleştiremediğim Kanada ya da Amerika seyahatimi bu sefer gerçekleştirecektim. İçeriye girerken kafamda iki soru vardı. Birincisi kendime uygun bir program bulup bulamayacağımdı, diğeriyse Kanada’yı mı yoksa Amerika’yı mı daha çok istediğimdi. Bu noktada yardımıma zaten daha önceden kendisiyle ilgili olumlu bildirimler aldığım Funda Hanım yetişti ve tüm kararsızlığım beş dakika içinde yerini heyecanlı bir Kanada macerası sürecine bıraktı. Mesafenin çokluğu, zaman ve arkadaşım ya da ailem olmadan tek başıma çıkacağım ilk yurtdışı deneyimim olması nedeniyle biraz endişeliydim. Bir de almam gereken bir Kanada vizesi ve oraya kadar gitmişken görmemek olmaz kontenjanından Amerika vizesi vardı. Bütün bu süreç tahminimden çok daha kolay işledi.

Gece, gündüz, tatil, işgünü demeden benimle, sorularımla, belgelerimle ve başvurularımla uğraşan Funda hanım sayesinde bu süreci de kolayca atlattım ve her iki ülke için de onar yıllık vizeyi kaptım. Şehir konusunda aklımda Vancouver vardı ve Funda Hanımın da ziyaret ettiği bir şehir olması bu seçimimi destekledi. Gitmeden hemen önce yaptığımız oryantasyon programında gerek Vancouver ile gerekse yolculuğun detaylarıyla ilgili her bilgiyi edindim. Gitme zamanı gelip çattı. Oldukça uzun ama bir o kadar heyecanlı ve keyifli bir yolculuk sonrası Kanada’nın ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Vancouver’a ayakbastım. Uçak biletlerimi program başlangıcından önce orada olacak şekilde aldığımızdan dolayı şehri keşfetmek için değerlendirebileceğim beş günüm vardı. İlk günümü, program boyunca yanlarında kalacağım ev sahibi ailemle geçirdim.

Yaşadığım bölgeyi, ulaşım sistemini, yeme-içme ve alışveriş noktalarını onlarla birlikte gezerek birebir öğrendim. Yeri gelmişken söz konusu ailelere değinmeden geçmeyeyim. Programlar için belirlenen ve “host family” olarak bilinen bu aileler hem EğitimAL hem de oradaki okulum olan ILSC tarafından özenle seçiliyor. Hepsi de bu işi ciddiyetle yapıyor ve inanılmaz bir ev sahipliği sergiliyorlar. Tüm Kanadalılar gibi onlar da arkadaş ve sohbet canlısı karakterdeler. Güzel yemek yapmayı, gezmeyi ve gezdirmeyi çok seviyorlar. Hal böyle olunca da onları sevmeme ihtimali ortadan kalkıveriyor. Vancouver’daki ikinci günümdeyse şehir merkezini keşfe çıkıyorum ve metrodan dışarı çıktığım anı tarif etmem gerçekten imkansız. Defalarca dünyanın en yaşanılır kenti seçilen Vancouver, kendini ispatlarcasına bana merhaba diyor. Bir tarafta her biri modern mimari eseri olan gökdelenler, diğer tarafta sıra sıra dizilmiş yemyeşil dağlar ve dört bir yandan akan nehirler, içeri giren okyanus kolları, plajlar, göller, parklar… Benim gibi biraz şehir, bolca su ve yeşillik meraklısıysanız bu şehri sevmek için gereken her şeyi gözünüzün önüne seriyor Vancouver. Daha sonraki günlerimde sokaklarda gezinirken gözlemlediğim şeyse insanların yaşam tarzı oluyor.

Bu şehirde her şey spor ve sağlıklı beslenme üzerine kurulmuş. Koşu, bisiklet, buz pateni, buz hokeyi, yüzme, kano, kayak ve daha onlarca sporu burada aynı anda yapabilmek mümkün. Hiking denilen dağ yürüyüşleriyse bu şehrin olmazsa olmazı. Vancouver halkı ister işten önce ister işten sonra, her buldukları fırsatta hiking yapıyor ve ister istemez siz de kendinizi bir süre sonra hikingte buluveriyorsunuz! Şehrin tam merkezinde yer alan ve devasa bir yarımada olan Stanley Park, Kuzey Amerika’nın en büyük ve en güzel ilk üç parkından birisi. Bu kadar kolay ulaşılır olması da onu oldukça cazip kılıyor. Yani bu şehirde sıkılmaya yer yok! Kahvenizi alın ve şehrin tadını çıkarın. İster bisiklete atlayıp Stanley Park’ta şöyle bir tur atın, ister plaj çantanızı kapıp her biri birbirinden güzel doğa harikası plajların tadını çıkarın. Daha anlatılacak yüzlerce sayfa şey var ancak biz asıl gidiş amacımız olan eğitim programımızla devam edelim! Okulun ilk günü Vancouver ve okul hakkında bilgi edinebileceğimiz oryantasyon programı oluyor ve hemen sonrasında sınıflarımıza yerleşiyoruz. Hazır sınıflardan bahsetmişken bu sınıfların Kanada’nın birebir yansıması olduğunu da belirteyim. On kişiden oluşan sınıfımızda dünyanın bambaşka yerlerinden sekiz milletin olması, herkesin birbirine son derece saygılı olması ve pek tabii şekilde İngilizce konuşması da bunun en güzel kanıtı. Bu sayede derslerden en büyük beklentim olan konuşma pratiğini fazlasıyla edinme şansını yakalamış oldum. Bu  noktada en büyük korkularımdan biri de çok sayıda Türkle karşılaşma ihtimalimdi ancak hem EğitimAL’ın beni bu konuda Vancouver’a yönlendirmesi hem de ILSC’nin aynı milletten insanları mümkün olduğunca farklı sınıflara yerleştirme politikasıyla Kanada’da geçen iki ayımda neredeyse hiç Türkçe konuşmadım.

ILSC’nin bir diğer özelliğiyse “Kanadalılık” kavramını bize en güzel şekilde aktarabilecek hocaları seçmiş olması. Hocalarımız bize çeşitlilik ve bu çeşitliliğe saygı kavramlarını en güzel şekilde aktarırken, bizleri diyaloglara sokarak hem İngilizce konuşma pratiği yapmamızı sağladılar hem de farklı kültürleri birebir tanıma şansı sundular. ILSC, eğitimin yanısıra oldukça fazla sosyal aktivite seçeneği de sunuyor. Bu aktiviteler sayesinde pekçok arkadaş edinme şansımız oluyor ve dolayısıyla bu durum bize olabildiğince çok İngilizce konuşma fırsatı veriyor. Ayrıca ILSC’nin merkezi konumu itibariyle gezilecek o kadar çok yer var ki gelmeden seyahat planlarınızı yapmayı ve not almayı unutmayın. Yazımı bitirirken beni bu macerada bir an olsun yalnız bırakmayan Funda Aytaçoğlu’na ve EğitimAl’a bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum ve sıradaki programı iple çekiyorum!

Yazan:Erdi Emekli –  ILSC Dil Okulları

Kategori: Blog
Etiket: Blog
Önceki yazı
Humber College’da UX Design ve Elektromekanik Mühendisliği Eğitimi
Sonraki yazı
Vancouver Film School’da Programlama Eğitimi